Paul Gauguin

paul-gauguin

Paul Gauguin 7 Haziran 1848 yılında Paris’te doğdu. Üç yaşındayken Lima’ya götürüldü. Sol eğilimli bir gazeteci olan babası, yolculuk sırasında öldü. Paul Gauguin, annesi ve kardeşiyle birlikte Peru’da akrabalarının yanında dört sene kaldı. Fransa’ya dönünce, tahsilini Orléans’da tamamladı. Sonra 1865’de bir ticaret gemisinde çalışmaya başladı. Daha sonra silah altına alınınca yine denizci sınıfına ayrıldı. 1871’de askerliğinin bitiminde, koruyucusu ve Pissarro koleksiyoncusu Arosa’nın uyarılarıyla, Bertin Kambiyo Acentası’nda çalışmaya başladı. Borsa işleriyle uğraşarak büyük başarı kazandı. 1873’de Danimarka’lı Mette Sohhiè Gad ile evlendi; sakin, mutlu bir yaşam sürmeye başladı. Borsa işlerinden cebine olukla para akıyordu. Arosa gibi o da tablo koleksiyonculuğu yapmaya başladı. Bilhassa modern eserleri topluyordu. Bu arada, boş zamanlarında arkadaşı Emil Schuffenecker’le birlikte resim çalışmaları da yapıyordu. Ancak bu, onun resme karşı duyduğu büyük hırsı doyurmadı. 1883’te, kesin kararını vererek, kendini tümüyle sanata adadı.

Paul Gauguin Paris’te Geçirdiği Zorlu Günler

Ailesine bile haber vermeden işini bırakarak Paris’e gitti. Orada çok kötü günler geçirdi, parasız kaldı, karnını doyurmak için sokaklarda afiş yapıştırdı. Sanatı, beklediği ilgiyi görmedi.

Daha sonra, ressam Charles Laval’la arkadaşlık kurdu ve medeniyetten kaçmak için birlikte 1887’de önce Panama’ya sonra Martinigue’e gitti. Fransa’ya hasta ve bitkin bir durumda döndüler.

Schuffenecker, eski arkadaşının bu halini görünce onu hemen himayesine aldı; maddi ve manevi yardımlarda bulundu. Théo, Vincent Van Gogh ile tanıştırıldı. Bu sanatçılar onu asistan olarak çalıştırdılar ve yaptığı işlerden bir hayli de memnun kaldılar. Théo ile Van Gogh‘un yönettiği bir galeride açtığı resim sergisi, ticari yönden hiçbir ilgi görmedi. Arles’te bir süre Van Gogh‘un yanında kaldı.

1891’de içindeki macera tutkusuyla, Tahiti’ye gitti. Istıraplı, mutsuz bir devre sonunda Paris’e döndü ise de, orada da aradığını bulamadı.

1893’den 1895’e kadar akıntıya kapılmış bir yaprak gibi dolandı durdu. Durand-Ruel sergisi ve bu sergideki satışlar O’nun için bir fiyasko oldu. Kopenhag’a karısını görmeye gitti. Fakat o muhitin de artık kendisine yabancı olduğunu gördü. Bir amcasından kalan mirasın altından girip üstünden çıktı. Cava’lı bir metresi vardı. O da, atölyeyi yağma ettikten sonra ressamı terk etti.

1895’te yeniden ve bir daha geri dönmemek üzere, ikliminin büyüsüne kapıldığı Tahitiye gidip orada yerleşti; sefalet içinde çalıştı. Tahiti’den Dominique adalarından Marquesas’a geçti ama orada da çevre tarafından benimsenmedi. Yerlileri kışkırttığı iddiasıyla yöneticiler tarafından üç ay hapse mahkum edildi. Hastalık, yokluk ve üzüntülerin ağırlığında, 8 Mayıs 1903 yılında öldü.

Paul Gauguin, bir tezatlar ressamıdır, ilkelliğe dönüş çabasında, mistik çağrılarında, daima «eğitilmiş» bir yön görülür. Sanatıyla, düşüncenin esrarlı dünyasına inmeyi düşlediği halde, evrensel güzellikten, kendini sıyıramaz. Bir «ilkel» olduğunu savunduğu halde, sembollerden, renk zenginliğinden, müzik armonisinden bahseder. Yine de bu değişik ruh fırtınalarından, karşımıza, bahtsızlığını ölünceye dek güçle taşıyan, gerçek bir insan çıkar.

Ressamın ilk eserlerindeki hava, ağır ve yapışkan renkler işe ağdalı bir karışımdır. Tedirgin ve geleneksel stili, empresyonistlerden uzaktır. Giderek Paul Gauguin, görüş ve duyuş arasında kurduğu dengeyle, kişilerin iç dünyalarının esrarına kadar inmeyi başarmıştır.

Böylece tutku ve esinlenmeleri, fırça darbeleriyle canlandırmaya yönelmiştir. Renk kitlelerini sadeleştirmiş, daha, aydınlık ve toplayıcı resim tarzını benimsemiştir.

Tahiti’deki ilkel evrende karşılaştığı canlı ve mutlu yaşam, eserlerine coşkun bir sembolizmle yansımış, ressam bu tutkuyu ölümüne dek içinden atamamıştır. Yeni bir akımın öncülüğünü yapmış, sanatı; eleştirmenler tarafından «Hem ilkel, hem karışık, hem aydınlık, hem karanlık, hem vahşî, hem zarif» olarak nitelendirilmiştir. Yaşamı boyunca, eserlerinde coşkun, güçlü ve sıcak bir evrenin vahşi ve esotik esintisi duyulmuştur.