Edouard Manet

edouard-manet

Édouard Manet, 23 Ocak 1832’de Paris’te doğdu. Babası zegin ve ünlü bir avukattı. Adalet Bakanlığı’nda önemli bir yeri vardı. Kültürlü, soylu ve zarif bir kadın olan annesiyle varlıklı babası sayesinde rahat ve mutlu bir çocukluk dönemi geçirdi. Manet, 12 yaşında iken Rollin Koleji’ne girdi. Hayatı boyunca arkadaşlık ettiği Antonine Proust ile burada tanıştı. Genç yaşlarında resme ilgi duymaya başlamıştı. Müze ve sergileri gezmeye giderdi. Sanata olan düşkünlüğü, babasının tepkisi ile karşılandı. Baba Manet, oğluna iki meslekten birisini seçmesini söyledi: Ya hukukçu yahut bahriye subayı olmasını istedi. Lise tahsilini tamamladıktan sonra, güzel sanatlar akademisine girmek istediği halde, ailesinin zoruyla denizcilik okuluna verilmek istendi. Birinci defa, giriş sınavlarını kazanamadı. İkincisinde de başarı gösteremeyince 1848’de bir şilebe atlayıp Brezilya’ya gitti. Rio de Janeiro’da üç ay kaldı. Fransa’ya döndüğü zaman, bu güzel ülkeden defterler dolusu resim ve taslak getirmişti. Genç Manet, bunların hepsini, orada karşılaştığı doğal güzelliklerin ilhamı ile yapmıştı. Israrın boşuna olduğunu anlayan babası küçük Edouard’ı 1850’de o dönemin gözde ressamlarından olan Thomas Couture’ün atölyesine verdi. Genç Manet, bu atelyede 6 yıl çalıştı. Ancak, öğretmeninin verdikleriyle yetinmedi. Başkalarından da resim dersleri aldı ve özellikle Louvre Müzesi’ne giderek eski ustaların, Venedikli ressamların eserlerini inceledi. Hem kompozisyon bilgisini arttırdı hem de tekniğini ilerletti.

Edouard Manet Eserlerinde Görülen İlerlemeler

Thomas Couture’ün atölyesinde sağlam bir desenle kişilik sahibi olmanın önemini öğrenmişti. Kişilik sahibi olan her büyük ressam, gelenekten ve çağdaşlarından şu veya bu şekilde uzaklaşmış, resme yeni bir görüş getirmişti.

Manet için en büyük ilham kaynağı, (o zaman adet olduğu gibi, atölyeye kapanıp mitoloji ve din konularında büyük tablolar yapmak değil) tabiatın kendisiydi. Tabiata bağlanmanın lüzumunu duymuştu. Tiziano, Tintoretto, Velazquez gibi ressamların eserlerini kopya ederken açık tonların, parlak renklerin çekiciliğine kapılıyordu. Kişiliğinin yoğuruluşunda bu ressamların büyük payları vardı. İtalya’ya 1853 ve 1856’da iki gezi yaptı. Ayrıca Hollanda, Almanya ve Avusturya’ya gitti.

1856’da Thomas Couture’ün atölyesini bıraktı. Manet’nin gerçek sanat hayatı bundan sonra başladı. Ancak sanat ve şöhret yolunda attığı ilk adımlar kösteklendi. Çünkü 24 yaşındaki ressam o zamanki Paris’e hakim olan değer yargılarına, geri ve tutucu fikirlere karşı çıkıyor; yeni ve ilerici bir resim sanatını ortaya koyuyordu. Paris’in snob burjuvaları, aristokrat bir ailenin oğlu olmasına rağmen Manet’nin ileri atılımlarını kösteklediler.

1856-1867 yılları arasında açtığı veya katıldığı her sergide, bir önceki sergiye göre geliştiği, sanatında ilerlediği görülüyordu. 1865’te İspanya’ya gitti, özellikle Goya‘yı inceledi. 1863’te resmi sergiye kabul edilmeyen «Kırda Öğle Yemeği» adlı tablosunu, «Reddedilmişler Sergisi»ne koydu. Bu tablosundan dolayı mahkemeye verildi, eleştirmenler ve resim sanatından anladığım zanneden seyirciler bu tabloyu «rezalet» diye nitelendirdiler; «ahlâka aykırı» buldular. Resimde, giyimli iki erkeğin yanında bir kadının çırılçıplak oturması, zamanın ahlâk anlayışına uymamıştı. Ressamlar da aleyhineydi: çıplak kadın figürü, resim sanatında normal bir elemandı. Ancak, öteki figürlerin de çıplak olması ve bir mitoloji atmosferi içinde bulunması şarttı. O zaman bu konu Tanrılar katında geçer ve masallaşırdı. Oysa, burada erkeklerin çağdaş kıyafetleri, sahnenin gerçek hayatta olduğu gibi verildiğini gösteriyordu. Bu resim, konusu bakımından sanatın geleneklerine ve kurallarına aykırıydı. Fırçayla sürüldüğü yerde kalmış taze boyalar, ezilip dağıtarak inçe bir tabaka hâline getirilmediği için, geleneklere aykırıydı. Atelye resimlerine hakim olan kara ve koyu renkler yerine burada aydınlık ve yeşil tonlar hakimdi, renk anlayışı bakımından da yerleşmiş kurallara aykırıydı. Bu resim, Manet’in şöhretini bir anda arttırdı. Romancı Zola, Manet’ye taraftar çıktı. Yeni yetişen genç kuşak ressamlarının başına Manet geçirildi.

Edouard Manet Ömrünün Son Zamanları

1865’te teşhir ettiği «Olympia» adlı tablosu daha büyük gürültülere neden oldu. Ama, Manet genç ressamlar üzerinde daha da etkili duruma geldi. Sonraları izlenimciliği (empresyonizm) kuracak sanatçılar, Manet’nin eserlerini «temel» ve «hareket noktası» olarak kabul ettiler. Toplum anlayışına ve resim geleneklerine «reaksiyoner» bir tavır takınan Manet, resmi donmuş kalıplardan kurtarmış, o zamana kadar başka türlü düşünülemeyen kurallara karşı çıkmıştı. Manet, günlük hayatı resme getirmişti. Sanatı, hayatın aynası haline koymuştu. Ama, hiçbir zaman, ışığı çözümlemek, rengi çözümleyip elemanlarına ayırarak kompozisyonu göze bırakmak gibi, empresyonistlerin ve neo-empresyonistlerin prensiplerine katılmıyordu.

1870 Fransız-Alman Savaşı’na katıldı. Daha sonra çıkan iç savaşta, ailesiyle birlikte Paris’ten uzakta, sayfiyeye çekildi. Uzun yıllar beraber yaşadığı Suzanna Leenhof adlı piyanistle, ancak babasının ölümünden sonra evlenebildi. Modeli Victorine Meurend ve ressam kadın Berthe Morisot gibi güzellerle sürekli aşk hayatı yaşadı.

1881 «Sergi»sinde bir altın madalya, 1882’de Légion d’Honneur Nişanı’nı aldı. 1879’da hastalandı, hareketlerini kontrol edemez hale geldi. Gittikçe ilerleyen bir felce yakalanmıştı. Daha az yorulduğu için yağlıboyayı bırakıp pastel kalemle çalışmaya başladı. Kaza sonunda yanan sol ayağının kesilmesi gerekti. Kestiler, ama kısa süre sonra 30 Nisan 1883’te, 51 yaşında öldü.